ARKAPLAN RENGİNİ SİZ SEÇİN...

dostumvar

YAVRUMU GÖZETLERKEN

Ayşe ÖZTÜRK 

Bedenimdeki varlığını ilk hissettiğim an, ne kadar da tatlı bir heyecana kapılmıştım. Başlarda, yanılabilme ihtimaline karşı kendimi sana kaptırmamaya özen göstermiş, varlığının kesinleşmesini beklemiştim.
Artık eminim. Beraberiz. Bu beraberlik bedenimin normal seyrini biraz aksattı. İçeride neler oluyor hiç bilemiyorum ama, olanlar başımı döndürüyor, benî hâlsizleştiriyor. Ama küçüğüm, sakın bunlardan şikayet ettiğimi sanma... Sana kavuşmak kolay ve dahası ucuz mu? Evimize basit bir eşya alabilmek için bile, babacığın haftalar, belki aylarca alın teri dökmek zorunda kalıyor. Ya sen.. Hanemize senin gibi bir ışık ve neşe kaynağının katılması ucuz olabilir mi?
Bugün bana seni gösterdiler. Teknik o kadar ilerledi ki, seninle tanışmak için doğmanı bile beklemeye gerek yok artık. Aman Allahım! Ultrason cihazındaki görüntünü gösteren doktor, dokuz haftalık diyor. Yavrucuğum, bir beyaz fasulye tanesi görünümündesin. Bugünlerde sadece baş ve gövdeden ibaretmişsin. Oralarda bir yerlerde yanıp sönen bir ışık, bir hareketten haber veriyor. "İşte kalp atışları" diyor doktor. Ah küçüğüm, henüz elin, kolun, bacağın, siman teşekkül etmemiş. Ama kalbin var ve capcanlı. Hayatiyetinden, sağlığından haber veriyor.
Senin için kendime dikkat etmem lâzım. Yerinde sıkı sıkı tutunup düşmemen, zarar görmeden serpilip gelişmen için, kendime iyi bakmaya çalışıyorum. Sen bizler için öyle değerli, öyle mukaddessin ki... Abilerin ve ablan da senin yolunu gözlüyorlar. Seni kucaklayabilmek ve sevebilmek için dört gözle bekliyorlar. Ne kadar da çok sevenin ve bekleyenin var.
Canım yavrum, artık sadece hayat sahibi bir canlı değilsin, biliyor musun? Artık ruhun da var. Ruh üflenecek kadar büyüdün. Artık kendimi çok daha fazla sorumlu hissediyorum. Çünkü doğrudan tesirim altındasın. Kalp ve ruhumda seyeran eden kötü düşünceler, sadece beni yaralamıyor, seni de çok üzüyor, yaralıyor; ve en acısı, onların tesirinden kurtulamayacak kadar savunmasızsın. Sen masumsun. Seni kendimle kirletmemeliyim.
Ah ciğerparem, uzandığım yerden okuduğum virdlerime nasıl da kendinden geçercesine eşlik ediyorsun. Ben okudukça, durup dinlenmeden, vecd hâlinde harekettesin. Senin hareketin bir yerde beni yoruyor ve susuyorum. Ve sen de ancak o zaman duruyorsun. İrtibatın ne kadar da perdesiz.
Çok saglıklıymışsın bir tanem. Kilon, boyun, herşeyin çok yerindeymiş. normal şartlarda gelecekmişsin. Bedenim ağırlığınla ağırlaştıkça, sana kavuşma heyecanı iyiden iyiye sarıyor hepimizi. Hasretle, sevgiyle yolunu gözlüyoruz.
...
Ters giden birşeyler oldu. O kadar aciz, zayıf ve bilgisizim ki, nelerin yolunda gitmediğini bile anlayamadım küçüğüm. Gelmene daha bir ay var. Ama apar topar hastahaneye kaldırılıyorum. Çok gürültülü, beklenmeyen bir gelişin oldu. İkimizin de hayatını kurtarmak için, ameliyatla seni almak zorunda kalıyorlar, ilk defa, dünyaya gelen bebeğimin ağlayışını duyamıyorum, narkoz, beynimi ve bedenimi bütün gücüyle esir almış. Birtakım sesler duyuyorum. Zorlukla göz Kapaklarımı araladığımda Karşımda baban, tebessüm ediyor:
-Müjde kancığım. Bir kızımız oldu, diyor.
Tebessüm ediyorum. Babanın siması gölgeleniyor ve kayboluyor. Sesler de artık kesik. Hiçbir şey duymuyorum. Ölümün küçük Kardeşi uyku ya. Ben sanki büyük kardeş, ölümün kollarındayım. Hayatla ölüm arasında yani.
Gözlerimi açtığımda artık zihnim capcanlı. Bedenimin üstünde dağlar oturuyor sanki. Kollarımda da şişe şişe serumlar. Ama zihnim apaydınlık. Babacığın yine karşımda, mütebessim.
-Kızımız, dünya güzelimiz geldi, diyor sevinçle.
Anneciğinin sesi o kadar zayıflamış ki, baban güçlükle duyabiliyor. Bak ciğerparem, doktorlar yine yanıldı. Senin İçin bize 'oğlan" demişlerdi. Biz gönlümüzdeki bütün sevgiyle oğlumuzu ya da kızımızı değil, yavrumuzu bekliyorduk. Ve işte artık bizimlesin.
Senin nasıl olduğunu soruyorum babana. “İyi" diyor. Bedenim öyle büyük bir ağırlığın altında ki, seni bana veremiyorlar.
Öyle âcizim ki, seni kucaklayacak dermanım bile yok, ama olsun. Derman verilince kucaklasın koklaşırız.
Bugün kendimi çok İyi hissediyorum. Serumlardan Kurtuldum. Artık sesim de canlandı. Fakat kalbimde mânâsını bilemediğim bir ince sızı var..
Doktor kapıdan başını uzatarak, "Anne Öztürk müsünüz?" diyor. Evet. Bebek nasıl? deyince bakışlarını benden kaçırıyor. İyi, iyi. Siz bebeği düşünmeyin. İyileşmeye bakın." diyor.
Kalbimdeki sızı artıyor. Bedenim iyiye gidiyor. Ama kalbim acıyor. Ciğerparem! Bu hasret mi? Babacığın odama giriyor. Gözlerimde bir şey mi var? Herkes gözlerini benden kaçırıyor. "Canım, iyi misin?" diyor baban. Ben 'Bebeğimiz nasıl?" diyorum. Babanın ak saçlı başı yerde. Yüzü simsiyah sanki. Derin bir sessizlik. Kalbimin acısı iyice artıyor. "Yoksa" diyorum, "yoksa gitti mi?" Babanın gözleri yaşlı, elimi sıkıyor. "Herşey bizim için" diyor, "sen kendine iyi bak."
Sessiz bir göz yaşı sağanağına tutuluyorum. Göz yaşlarımı saklamaya gerek görmüyor ve onlardan utanmıyorum, nasıl utanabilirim ki? Onlar kalbimdeki merhametin cisimlenmiş hâli.
Ciğerparem! Şimdi artık kanat çırpıp uhrevî âlemlere seyeran ettin; yıllar önce sekiz günlük oğlumuz gibi. Artık onunla berabersin. Ben, anneciğin; verilişinden de, alınışından da razı ve hatta memnunum.
N'olur, siz de anneciğinizin hâlinden razı olun ve şefaat için yolumu gözleyin

Facebook'ta Paylaş
dostumvar anasayfa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol