BÜYÜK ENDİŞE
BÜYÜK ENDİŞE
Hastayım. Soğuk mum ışığının yüksek ve çıplak tavana vurarak donduğu, ilaç ve kan kokusunun her tarafı sardığı bu sıkıcı mekanda hastayım. Görünmeyen bir mikroba dahi sözünü geçiremediği halde , nebülozlara ilahlık taslayan insan ölüm hakikatı ile karşı karşıya ...
Vücudundan , evinden , ailesinden , dostlarından ayrılma anı. Gerçekle yüzleşmek ne acı.
Ama acaba iş işten geçti mi ? Eğer hayat bitti ise çok kısa değil mi ? Şu koca alemdeki eşya ve hadiseler bu kadarcık hayat için israf sayılmaz mı? Akıllı beynim ve hisli kalbim âdi haşeratın yemesi için mi vardı ? Her şeyi onunla görüp tanıdığım gözlerin neden eğrelti otlarına gübre olacak?
Fakat hayır. Bu kötü akıbet kâinatta görünen şu şefkate zıt düşüyor.Sineğin gözüne göre güneşi ayarlayan , pirenin midesinin duasına insan kanıyla cevap veren , dikenin gıdasını ayağına getiren Şefkatli; arzın halifesinin can alıcı yakarışlarını duyacaktır.İstenipte verilmeyen hiçbir şey yoktur.
O halde istiyorum.
Kuru tohumu gömdükten sonra yeşillendiren kudretten , mezara gömüldükten sonra tekrar dirilmeyi istiyorum. Her saniye vücudumda ölen sekiz milyon hücreyi anında yeniden yapan Ustadan ,toprağa dağılmış zerrelerimi toplayıp, hiç ölmemek üzere tekrar yaşatmasını istiyorum. Vermek istediğini, istemek vermesiyle anlatan Muhsin'den asrın sözcüsünün sözleri ile istiyorum...
"Faniyim fani olanı istemem
Âcizim, âciz olanı istemem
Ruhumu rahmana teslim eyledim,
gayr istemem
isterim
fakat bir yâr-i bâki isterim
zerreyim.
fakat bir şemsi sermed isterim
Hiç ender hiçim,
fakat bu mevcudatı umumen isterim."