ARKAPLAN RENGİNİ SİZ SEÇİN...

dostumvar

HERŞEYİN RIZKINI O VERİR

           
  
Can Serçe öğle gezisine çıkmıştı. Aşağıya baktı. Çoban Tepesi’ne yüzlerce çam dikilmişti.     Yıllardır bu anı bekliyordu. Çok sevindi. Yaşadığı çevrenin tek ağaçsız yeri burası idi. Bu durum Onu çok üzüyordu. Şimdi ise sevinçten ölebilirdi.

-         Ne güzel olmuş burası böyle, dedi. Aşağıya inip, küçük fidanlara hoş geldiniz diyeyim bari.

          Aşağıya doğru yöneldi. Ama fidanlar uyuyordu. Uyumayan sadece bir fidan vardı. Yanına yaklaştı.

-         Hoşgeldiniz Çam Kardeş, dedi. Ben Can Serçe. Karşıdaki ormanda yaşıyorum.

            Küçük Çam zoraki tebessüm ederek:

-         Hoş bulduk Serçe Kardeş, dedi.

-         Sizinle sohbet etmeye gelmiştim. Ama arkadaşların uyuyorlar. Rahatsız etmeden gideyim bari.

  Küçük Çam adeta yalvardı.

-         Gitme Serçe Kardeş, dedi. Canım çok sıkılıyor. Biraz sohbet edelim ne olur!

 Can serçe Küçük Çamın yanına kondu. Sessizce:

-         Peki, dedi. Ben de konuşacak birini arıyordum. Yalnız moralin bozuk görünüyor.

-         Evet, dedi Küçük Çam. Canım çok sıkılıyor. Moralim çok bozuk.

-          Bir sebebi vardır herhalde.

-         Evet. Bir değil, çok sebebi var.

-         Neymiş bunlar?

-         Nasıl anlatsam bilmem ki! En iyisi baştan anlatayım. Sıkılmazsın değil mi?

-         O nasıl söz! Dinlemeyi severim. Dertler paylaştıkça azalır. Birinin derdini paylaşmak sevaptır.

Küçük Çam anlatmaya başladı.

-         Bir orman fidanlığında ektiler beni. Küçük bir naylon tüpte yaşıyordum. Bakıcımız çok iyi bir insandı. Her gün suyumuzu verirdi. Toprağımızı havalandırırdı. Bizi bazen gölgeye bazen güneşe koyardı. Çok mutluydum. Günler hep böyle geçecek zannediyordum. Ne olduysa dün oldu. Orman Haftası imiş. Fidanlıktan alıp bizi buraya getirdiler. Çok korkmuştum. Ama beni küçük bir çocuk eline aldı. Çok sevimli bir çocuktu. Beni okşadı, öptü. Sonra buraya dikti. Herkes sevinç içindeydi. Adeta bayram vardı. Korkum sevince dönüşmüştü. Fakat; sevincim uzun sürmedi. Biraz sonra bırakıp gittiler. Yapayalnız kalmıştık. Moralim çok bozuldu.

Can serçe küçük çamı rahatlatmaya çalıştı.

-         Niçin bozuldu ki. Bak burası sizinle ne kadar güzelleşti.,

-         Doğru. Burası güzelleşti. Ama biz hayatımızı nasıl sürdüreceğiz.? Suyumuzu kim verecek? Toprağımızı kim havalandıracak? Kızgın güneşten bizi gölgeye kim taşıyacak?

 Can serçe gülmeye başlamıştı.

-         Gülersin tabii, dedi Küçük Çam Sen hareket edebiliyorsun. Susuz kalma, aç kalma derdin yok. Benimle alay ediyorsun değil mi?

-         Olur mu öyle şey, dedi Can Serçe. Alay etmek günahtır. Alay etmiyorum. Endişelerine gülüyorum.

-         Endişelenmekte haksız mıyım?

-         Elbette değilsin. Ama Onu tanıyınca endişen kalmayacak.

-         O mu? Kimden bahsediyorsun?

-         O hiçbir varlığı aç bırakmaz. Susuz bırakmaz. Onun bir adı da Rezzak’tır çünkü. Yani rızık vericidir. Kiminin ayağına getirir. Kimini rızık peşinde koşturur.

-         Nasıl yani?

-         Yani, siz gibi varlıkların ayağına gelir. Biz ise arar buluruz.

-         İstersen bunu toprağa soralım. Sen anlatır mısın toprak kardeş.

Toprak her zaman ki gibi mütevazi idi. Sorulmayınca pek konuşmazdı.

-         Estağfirullah, dedi. Senin gıdanı ben karşılayacağım Çam Kerdeş.

-         Sen mi karşılayacaksın?

-          Evet. Bu emri ben aldım. Öyle kara kuru olduğuma bakma. Can Serçe’nin bahsettiği Zat........

-         Yeni bir adı rezzak olan mı?

-         Evet, Çam Kardeş. O beni programladı. Varlıklara gıda sağlayacaksın, dedi. Bütün insanların hayvanların, bitkilerin gıdasını ben sağlarım. Vitamin, protein, mineral, tat, renk, koku.... aklına ne gelirse ben de var.

-         Ama hiç öyle görünmüyorsun.

-         Doğru. Ama şöyle bir etrafına bakarsan anlarsın. 

Küçük Çam etrafı inceledi. çeşit çeşit ağaçlar, rengarenk çiçekler. Her şey topraktan yetişmişti.

Can Serçe topraktan müsaade isteyerek devam etti.

-         O büyük Zat bizlere gerekli olan her şeyi hazırlamış. Gıdanı toprak sağlayacak.

         Suyunu bulut kardeş gönderecek. Yani her şey ayağına hazır gelecek. Sen sadece              büyümeye bakacaksın. Çünkü O Zat bizi bizden çok düşünüyor. Her şeyi daha biz dünyaya gelmeden hazırlamış. Size toprak bakacak. Bulut su verecek. Biz toprakta yetişen bitkilerin        meyveleri ile besleneceğiz. Sen bulutun daha çok yağmur yağmasını sağlayacaksın. Çünkü, bulut ağacı çok sever. Ağacın çok olduğu yere çok yağmur yağdırır. Çok yağmur yağan toprak bereketli olur. Senin vesilenle toprağın gücü artar. Bol   bol gıda sağlar.

           Küçük Çam çok sevinmişti.

-         Ben de işe yarayacağım öyle mi, dedi.

-         Evet, dedi Can Serçe. Hem de çok işe yarayacaksın. Bunları sana sonra anlatırım. Bugünlük aç ve susuz kalma endişeni giderelim.

-         Hiç endişem kalmadı. Madem Rezzak var. Endişe yok.

Can Serçe cik cik diye bir ses duydu. Yukarıya baktı. Annesi onu arıyordu.

-         Buradayım anneciğim, diye seslendi.

-         Orada mısın yavrucuğum, dedi annesi. Seni çok merak ettik.

-         Geliyorum anneciğim, dedi Can serçe kardeş hoşça kal. Yarın yine geleceğim.

 

 

          Her şeyde Onun İlmi Vardır.

         Can Serçe henüz gelmemişti. Öğle sıcağı da iyice bastırmıştı. Küçük Çam sıcağa dayanamıyordu.

-         Yardım istemek için toprağa seslendi.

-         Hey toprak kardeş!

   Toprak öğle uykusundaydı duymamıştı.

   Tekrar seslendi. Toprak bir türlü duymuyordu.

Ne yapacaktı şimdi? Nasıl dayanacaktı bu sıcağa? Fidanlıkta olsa bakıcı gölgeye taşırdı. İyice bunalmıştı. Diğer arkadaşları yine öğle uykusunda idiler.

    Aç kalma, susuz kalma endişesi kalma endişesi kalmamıştı. Ama sıcaklıktan nasıl korunacaktı. Can Serçe öyle miydi? Bunalınca bir gölgeliğe uçup giderdi.

    Biraz sonra ayaklarında bir serinleme oldu. Oysa güneş bütün sıcaklığıyla tepesindeydi.

    Tatlı tatlı gıdıklanmaya başladı.

     Merak etmişti.

    Toprağın içerisinden bir böcek kafasını uzattı.

-         Merhaba Çam Kardeş, dedi. Rahatsız mı ettim yoksa?

-         Hayır, dedi Küçük Çam. Neler oluyor diye merak ettim.

-         Sana yardıma geldim. Sıcak seni çok bunaltmış. Toprakta gezinti yapark havalandırdım. Toprağın içinde küçük küçük su birikintileri vardı. Toprakta küçük kanallar açtım. Sular bu kanaldan köklerine geldi.

-         Demek ki onun için serinlemeye başlamıştım.

-         Evet. Biraz sonra bulut kardeşte gelir. Güzel bir gölge oluşturur. Daha da rahatlarsın.

Küçük Çam çok sevinmişti.

-         Teşekkür ederim, dedi.

-         Biz vazifemizi yapıyoruz. Teşekkürü bize bu görevi verene etmelisin.

-         Sizi de mi birisi görevlendirdi?

-         Evet. Etrafında gördüğün her şeyin bir görevi vardır. Herkes bir şekilde görevlendirilmiştir.

-         Peki görevlerini nasıl öğrendiler?

-         O ilmini üfledi. Her varlık bir anda her şeyi öğrendi. Onun ilmi sınırsızdır.

-         Nasıl yani?

-         Mesela beni düşün. İlim öğrenmek için okula gitmedim. Ama yapmam gereken her şeyi biliyorum. Hissediyorum.

-         Bana bu ilimle mi yardım ettin?

-         Evet. Bana verilen ilimle bunaldığını hissettim. Bir kutu gibi toprakta kanallar açtım. Suyu sana taşıdım. Toprağı havalandırdım. Bu özellikleri ben kendim kazanmadım. Genlerimce programlandı. Büyüyünce genin ne olduğunu da öğreneceksin.

-         Peki benim niçin görevim yok böcek kardeş?

-         Olmaz olur mu? Senin benden daha çok görevin var.

-         Neymiş bu görevlerim?

-         Birinci görevin büyümek.

-         Sonra?

-         Bak şimdi. Şu anda bile farkında olmadan görev yapıyorsun.

-         Ne gibi?

-         İki gündür ben senin gölgende yatıyorum.

-         Gerçekten mi?

-         Elbette. Sonra köklerinde toprağın erozyona uğramasını engelliyorsun. Oksijen vermeye başladın. Büyüyünce daha çok vereceksin. Buluta üzerine çekerek yağmur yağdıracaksın. Anlatmakla bitmez görevlerin.

-         Peki ben bu görevleri nasıl öğrendin?

-         Dedim ya O öğretti bunları. Onun bir adı da Alimdir. Yani ilim sahibi. Senin çekirdeğine her şeyi programladı. Sen de zaman geldikçe bu ilmi kullanacaksın.

-         Bütün varlıklar aynı şekilde mi öğrenir?

-         Hayır. Kimisi zamanla öğrenir. Mesela insanlar ilimlerini büyüdükçe geliştirirler.

-         Onlara da O öğretmez mi?

-         Elbette O öğretir. Ama onlara irade ilmi de vermiştir. Bazı şeyleri bu ilimle yaparlar. Onların hayatları bizim gibi değildir. Yani inişli çıkışlıdır.

-         Bir örnek verebilir misin?

-         Tabii. Her insan aynı şekilde yüzemez. Çok çalışan daha iyi yüzer. Ama her ördek çok iyi yüzebilir. Fakat ördek hiçbir zaman uçak kullanamaz. Ama isterse insan her şeyi yapabilir.

-         Şu insanları çok merak ediyorum. Demek onların ilmi bizlerden daha iyi.

-         Elbette. Ama ilimlerini geliştirmek için çok çalışmaları gerekiyor.

-         Peki insan uçabilir mi?

-         Elbette uçabilir. Ama araç kullanmaları gerekir. Araçları de onlar icat ettiler.

-         Ne kadar güzel.

-         Evet. İnsanın her şeyi güzeldir. Alimin yani ilim sahibinin ilimleri en çok Onda görünür. Evrende gördüğün her şeyden insanda vardır.

İnsan gerçekten farklı bir varlıktır. Onu anlatmakla bitiremeyiz. Bak Can Serçe geliyor.

Küçük Çam çok sevinmişti.

-         Hoş geldin Serçe Kardeş dedi. Gözlerim yolda kaldı.

Can serçe yorgun görünüyordu. Yavaşça camın yanına kondu. Bu arada böcek oradan sessizce uzaklaştı.

-         Hoş bulduk dedi Can Serçe. Biraz anneme yardım ettim. Seni beklettim herhalde. Çok sıkıldın mı?

-         Sıkılmadım dedi Küçük Çam. Biz de böcek kardeşle sohbet ediyorduk değil mi Böcek Kardeş?

Böceğin gittiğini görmemişti.

Can Seçe tebessüm etti.

-         Böcek toprağa saklandı, dedi.

Küçük Çam şaşırmıştı.

-         Niçin saklandı, diye sordu.

-         Benden korktu. Bizim gıdalarımızın arasında böcekte vardır.

-         Peki o bunu nereden biliyor?

-         Onu yaratan her şeyi Ona öğretti. Hayatta ne lazımsa her şeyi bilir. Bilgisi tecrübe ile kazanılmış değildir.

-         Bana onu anlatıyordu. Bir adı da Alim’miş. Yani ilim sahibiymiş. Bütün varlıkların ilmi, bilgiyi ondan kaynaklanıyormuş.

-         Sana bütün bunları böcek mi anlattı.

-         Evet, dedi Küçük Çam.

Can Serçe üzülmüştü.

-         Keşke kaçmasaydı, dedi. Ondan bahsettiğinizi bilseydim, zarar vermeyeceğini söylerdim.

Böcek onları dinliyordu.

-         üzülme Serçe Kardeş, dedi. Benim bilgim beni yönlendiriyor. Kaçmam istiyor. Ben de gereğini yaptım. Size iyi sohbetler.

Küçük Çamla Can Serçe sohbete devam ettiler.

-         evet, dedi Can Serçe. Bende sana Ondan bahsedecektin bugün. Onun ilminin sınırı yoktur. Onun ilmi bütün evreni kuşatır. Bütün canlılara can verir. Cansızları da canlılara hizmetçi yapar. Herşeyi bilir. Gördüğümüzü görmediğimizi içimizden geçenleri akla gelebilecek her şeyi.

-         Hayran kaldım vallahi dedi, Küçük Çam.

 

Can Serçe devam etti.

-         Hayran kalmamak mümkün değil. Zamanla daha da hayran kalacaksın Ona. Onu tanıdıkça hayatı daha iyi anlayacaksın.

Can Serçenin yorgunluktan gözleri kapanıyordu.

-         dilersen biraz dinlenelim, dedi. Küçük gölgen çok hoş oldu. Yarım saat şekerleme yapsam diyorum.

-         Sen bilirsin dedi, Küçük Çam. Ben de gittikçe rahatlıyorum. Belki ben de uyuyabilirim.

Can Serçe hemen uyumuştu.

Demek ki uyuma da bir nimet, diye düşündü. O da Onun bilgisi dahilinde oluyordu. Uyku da bir ilim  di demek ki.

-         ilmine hayran olduğum seni çok sevmeye başladım, dedi sessizce.

Biraz sonra O da tatlı bir uykuya daldı.

Facebook'ta Paylaş
dostumvar anasayfa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol