ARKAPLAN RENGİNİ SİZ SEÇİN...

dostumvar

BU YERLERİN HAKİMİ


Öğle vakti yaklaşmıştı. Can Serçe kendini iyi hissediyordu. Bugün mutlaka küçük çama gitmeliydi. Çok özlemişti.

            Annesi birkaç gün daha uçmaması gerektiğini söylemişti. Ama küçük çamın hasretine dayanamıyordu.

            Annesinden izin istedi. Yola koyuldu. Zorlukla uçuyordu. Rüzgar ayağına değdikçe canı yanıyordu.

            Kan ter içinde kalmıştı. Hatta geri dönmeyi bile düşünmüştü. Fakat, sözünde durmalıydı.

            Bir müddet sonra Çoban Tepesi göründü. Bütün yorgunluğunu unutmuştu. Son bir çaba ile küçük çama ulaştı. Küçük çam hala uyuyordu. Gece boyunca uyuyamadığını bildiği için uyandırmadı. Yanına sokuldu. Çok özlemişti arkadaşını. Doya doya baktı. Bu şekilde bir saat süre geçmişti. 

             

Küçük çam gözlerini ovuşturarak uyandı.

Karşısında  Can Serçe’ yi görünce gözlerine inanamadı. Sevinçten ne  diyeceğini  bile-miyordu.

            - Ne zaman geldin? dedi. Çok mu beklettim seni.

            Can Serçe de çok mutluydu.

            - Biraz önce geldim dedi.  Uykusuz olduğunu bildiğim için uyandırmadım.  İyi görünüyorsun.

            -Çok şükür iyiyim. Sen de iyi görünüyorsun.

            Şükürler olsun Rabbime. İyileştim artık. Seni çok özlemişim.

            - Ben de seni.

            - Biliyorum dün gece Ay kardeş söyledi. Ben de uçup geldim. Ay kardeş  güzel  şeyler anlatmış  olmalı  sana. Evet,  çok güzel şeyler anlattı. Bunca  güzelliğin  kaynağını  öğrendim. Güzeller Güzeli’ni öğrendim. Gülsultan’ı biraz olsun tanımış oldum. Daha başka şeyler de so-racaktım ama Güneş doğdu. Ay kardeş Güneş’in güzelliğine dayanamazmış. Onun için hemen kayboldu.

            - Başka neler soracaktın?  

            - Dün gece  gökyüzünü inceledim.  Pırıl pırıldı.  Binlerce yıldız  yeryüzüne  gülücükler yolluyorlardı. Birden kafama bir soru takıldı.

            - Ben de merak ettim. Nedir bu soru?

            - Ben yere dikiliyim.  Sen kanatlarınla uçuyorsun. Kanadını çırpmasan düşersin. Onlar boşlukta nasıl duruyorlar.

            - Kendi kendilerine duruyorlar desem inanır mısın?

            - Bu mümkün değil.

            - Onlar sadece boşlukta öylece durmuyorlar. Aynı zamanda hareket ediyorlar. Birbirle-rinin ve kendilerinin etrafında dönüyorlar.

            - Hiç mi çarpışmıyorlar?

            - Yeryüzünde kaza olur, orada olmaz.

            - O zaman bu düzen nasıl sağlanıyor?

            - Bu soru herkesin merakını artırmıştı.

            Can Serçe sesini düzeltti. Tebessüm ederek;

            -Yukarıda bir trafik polisi var dedi. Düzeni o sağlıyor.

            Hepsi çok şaşırmıştı:

            -Trafik polisi mi?diye şaşkınlıklarını belirttiler.

            Can Serçe güldü.

            -Şaka şaka dedi,  onca düzeni bir trafik polisi nasıl sağlasın?  Hem boşlukta  tutacaksın, hem birbirlerine çarpmayı engelleyeceksin. Öyle kolay bir şey değil bu.

            Merakları gittikçe artıyordu. Anlaşmış gibi bir ağızdan:

            - O zaman kim!? diye sordular.

           

             Bu halleri Can Serçe’ nin çok hoşuna gidiyordu.

            - O’ nun gücünü anlatmam için  önce gök cisimlerini  tanımalıyız. Size  bir  soru  sora-cağım. Sizce Güneş mi büyük, Dünya mı?

            Tereddütsüz cevap verdiler:

            - Elbette dünya büyük.

            - Bilemediniz, dedi   Can  Serçe. Bırakın Güneş’i,  küçücük  gördüğünüz  yıldızlar bile Dünya’ dan çok büyük.

              Küçük çam şaşkınlıktan dilini yutacaktı.

            - Ama nasıl olur, dedi.

            - Onlar çok uzak olduğu için küçük görünüyorlar.

            Güneş onları izliyordu.  Bu sohbet  çok  hoşuna  gitmişti.  Aşağıdakilerin  gözlerini ka-maştırmamak için bir bulutun arkasına geçti. Gür bir sesle :

            - Merhaba arkadaşlar, dedi.

            Çok korktular. Sağa sola bakındılar. Kimsecikler yoktu.

            Güneş sesini alçaltarak:

            - Korkmayın, dedi. Ben Güneş’im.

            Yukarıya baktılar. Güneş bir bulutun arkasından onlara tebessüm ediyordu.

            - Dilerseniz ben anlatayım, dedi. 

            Çok sevinmişlerdi:

            - Elbette dediler, çok seviniriz.

            Güneş sesini tatlılaştırarak konuşmaya başladı.

            - Şimdi hep beraber Can Serçe’ yi inceleyelim.Gözü ile vücudunu kıyaslayalım.Kıyas-ladık mı?

            - Evet,diye cevap verdiler.

            - Vücudu gözüne göre çok büyük değil mi?

            Bu soruya yine kendisi cevap verdi.                                                                               

            - Belki bin kat daha büyük. İşte, Dünya ile benim aramdaki fark en  az  bu kadar. Yani, göz dünya ise vücut da benim

            O kadar şaşırmışlardı ki kekelemeye başladılar. Şaşkınlıklarını  sözle  ifade  edemiyor-lardı.

            Bir süre sonra çiğdem:

            - Vay canına! Dedi.

            Güneş devam etti.

            - Şaşırmakta haklısınız.  Benim gibi milyonlarca cisim var burada. Hatta  benden  daha büyükleri  bile var. Kardeş kardeş hayatımızı sürdürüyoruz. Birbirimizin alanına hiç girmeyiz.

Aramızdaki mesafeyi  hiç  bozmayız.  Mesela ben size bir metre daha yaklaşsam...  Yanıp  kül  olursunuz. Bulutun arkasına saklandığım halde bile bakamıyorsunuz bana.

            Küçük çam daha fazla dayanamayacaktı:

            -Sizi kim yönlendiriyor? Bu düzeni kim sağlıyor? Çarpışmanızı kim engelliyor? Mesa-fenizi nasıl koruyorsunuz?

            Güneş küçük çamın haline tebessüm ediyordu:

- Onu Can Serçe’ ye sorun dedi. Benden bu kadar.

Güneş bulutun arkasına  saklandı.  Etrafı tatlı bir serinlik sarmıştı. Güneşin  kaybolma-sıyla birlikte herkes Can Serçe’ ye  dönmüştü.  Merakla  onun  dudaklarından  çıkacak  sözleri bekliyorlardı.

Can Serçe anlatacaklarını planladıktan sonra devam etti:

- Küçük çam haklı, dedi.  O düzeni sağlayacak biri olmalı. Küçük bir yol kavşağını dü-şünün. Işıklar yok, trafik polisi yok. Ne olur?

Soruyu kendisi cevapladı:

- Elbette sürekli kaza olur. Hatta onlar olduğu halde bile bazen kaza oluyor. Ama  gök-

yüzünde hiç kaza olmuyor. Ya da ben hiç duymadım. Peki duyan oldu mu?

            Çiğdem:

            - Sanmıyorum, dedi. Gökyüzünde kaza olur mu hiç?

            Can Serçe konuyu istediği yere getirmişti.

            - Niçin olmaz, diye sordu.

            Cevap gelmemişti.

            - Ben cevaplayayım, dedi. Göklerin bir hakimi var. O evirip, çeviriyor. Düzeni o sağlı-yor. Her şey onun kontrolünde. Bütün evren onun emrinde. Yeryüzünde, gökyüzünde kısaca evrende ne varsa... Hepsi onun emri ile hareket ediyor.

            - Peki zor olmuyor mu bu? Bu soru en uzaktaki fidandan gelmişti.

            - Onun için zorluk yoktur. Her şeyi bir tespih tanesi gibi evirir, çevirir. Çünkü onun bir adı Hakim’ dir. Yani her şeye hükmedendir.

            Küçük çam:

            -Demek ki sınırsız bir gücü var. Yoksa bunca işi bu kadar kolay nasıl yapsın.

            -Evet,  yeryüzündeki karıncadan gökyüzündeki Güneş’e  kadar her şey onun  hakimiyetindedir. Bu kadar güçlü bir Hakim olmasaydı Evrende sürekli bir kargaşa olurdu.

            Küçük çam hayretler içindeydi. Herkesin duyabileceği şekilde:

            - Ey bu yerlerin Hakimi diye seslendi. Seni seviyorum. Tanıdıkça daha çok seviyorum. Sen de bizi sev. Bizi koru. Bizi sensiz bırakma.

            Can Serçe ayrılmak için izin istedi.

            Yerinden doğruldu. Ayağı acımıyordu.

            -Yine geleceğim dedi ve uçup gitti.  

Facebook'ta Paylaş
dostumvar anasayfa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol