ARKAPLAN RENGİNİ SİZ SEÇİN...

dostumvar

MELEKLERE iMAN

MELEKLERE NEDEN İNANMALIYIZ MANTIKLI İZAHI

Biri bedevî, vahşî, diğeri medenî, aklı başında iki adara, arkadaş olup İstanbul gibi haşmetli bir şehre gidiyorlar O medenî, muhteşem şehrin uzak bir köşesinde bir gecekondu mahallesine rast geliyorlar Görüyorlar ki, o mahallenin her yeri insanlarla, hayvanlarla doludur Boş bir hane, sakin bir sokak bulmak mümkün değildir Adım atmakta, kalabalıktan nefes almakta zorlanıyorlar Kimi inşaat yapıyor, kimi tezgahını kurmuş çalışıyor, kimi dilencilik yapıyor, her metrede bir seyyar sergi açılıyor, çocuklar koşturuyor, tavuklar, kediler, kuşlar, anlar, böcekler o meydanda kendilerine bir yer kapabilmek için birbiriyle yanşıyor Her biri kendilerine ve durumlarına uygun bir gıda ile besleniyor Kimi sadece ekmek, kimi sadece ot, kimi sadece yakaladığı balığı yiyor

O iki adam, daha sonra şehrin kendilerine uzak semtlerine bakıyorlar Binlerce muhteşem sarayı, köşkleri, geceyi gündüze çeviren ışıklan, geniş meydanlan, otoyolları, sokakları görüyorlar Oraların, o mahalleden çok farklı olduğunu anlıyorlar O sa-raylann sakinlerini, ya uzaklıktan, ya gözlerinin zayıflığından veya gizlenip görünmek istememelerinden göremiyorlar


O vahşi, cahil, muhakemesiz, şehir görmemiş adam, gülünç bir iddiada bulunarak, Şişli, Taksim, Beyoğlu gibi semtlere, oralardaki saray misal hanelere: "Boştur, oralarda oturanlar yoktur, oralarda canlılann yaşadığına inanmıyorum" diyor


İkinci adam diyor ki: "Ey nasipsiz bedbaht! Bu karanlık, kı-nk dökük, bozulup yıkılabilir, 'yaşamaya müsait değil' dense belki de doğru olacak bir gecekondu mahallesi, bu kadar canlılarla, buralarda oturanlarla dolu iken, o muhteşem köşkler, villalar, saraylar, meydanlar hiç boş olabilir mi? Anlaşılan sen hiç şehir görmemişsin Elbette oralar da bütünüyle doludur, fakat oranın hayat şartlan daha başkadır Kuru ekmek yerine börek, baklava yiyebilirler Bizim, bulunduğumuz bu yer ve durumdan onlan göremememiz, onların yok olmasını gerektirmez Görünmemek olmamaya delil olamaz


İşte, bu hikâyedeki gibi, dünya, kâinat âleminde, bu kadar katı, karanlık ve kararsız, her mevsim bozulup dağılabilir ve küçük olduğu halde, bu derece canlılarla dolu ise, elbette ki, dünyaya nisbetle muhteşem saraylan andıran gök cisimleri de kendilerine uygun misafirlerle doludur


Hayat, latif ve nuranidir Dünya, kesif, katı ve karanlıktır Bu mahiyetiyle latif ve nurani olan gök cisimleri, hayata dünyadan daha müsaittir denilebilir

Halbuki, hayvandan insana, mikroptan virüse dünya hıncahınç canlılarla doludur Canlı olan insanın bile, sindirim sisteminde trilyonlarca canlı bakteri var iken, elinde, avucunda apatojen (zararsız) de olsa trilyonlarca canlı bakteri ve virüs vardır


Vücudun kıymeti hayat iledir Bir iğne başı kadar canlıda bir şehir kadar sanat vardır Onun bütün mevcudatla irtibatı, bilmesi, bilinmesi, memnuniyeti, şükrü vardır Bilinmek murad eden, harika sanatlarını görmek isteyen Zat, hayata kıymet verir


Hayatın emaresi harekettir Hayatı seven Zat, o sırdan ve o muhabbetten, atomdan galaksiye bütün mevcudatı cezbeye gelmiş bir Mevlevi gibi hareket ettirir

Hayata kıymet verdiği için, dünyayı bu kadar canlı ile dolu yaratan Zat'ın, semayı boş bırakması düşünülemez Belki, buranın misafirleri buraya uygun olarak etten kemikten yaratıldığı gibi, oranın misafirleri de oraya uygun olarak nardan, nurdan, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, rayihadan, kelimattan, esirden, elektrikten ve sair latif şeylerden yaratılmıştır Kur"an, onlara, "melaike ve ruhaniler' adını vermiştir

"Semavat boştur, oralarda melaike ve ruhanîler yoktur" diyen adam, şehir görmemiş bir bedevinin, "Gecekondu mahalleleri doludur, fakat o lüks yerleşim yerleri boştur " diyen ahmaktan farkı yoktur 

Görülmemeleri dolayısıyla melekleri inkâr eden kimselere ne demeliyiz?

Şu görünen âlemde nice görünmez kuvvetler, kanunlar, ışınlar iç içe vazife görüyorlar. Melekler ise bunların hepsinden daha lâtif. Işınlardan çok daha kesif olan havayı bile göremeyen insanoğlunun, “görmediğime inanmam” diyerek melekleri inkâra sapması çok tuhaf.

Zevkle seyrettiğimiz bir ağaçta, yarı canlı dediğimiz bir hayat tecellisi var. Biz bu hayatı göremeyiz, ama ağacın her yaprağı ve her çiçeği bize o hayatı âdeta haykırırlar. Güneşin çekim kuvvetini de göremeyiz ama, dünyamızın güneş etrafındaki seyahatinde o kuvvetin varlığını seyreder gibi oluruz.

Gözümüz yeryüzünün taşında toprağında dolaşırken bunların arkasında bir çekim kuvvetinin var olduğunu da çok iyi biliriz. Ağaçtaki büyüme kanunu, güneşteki cazibe ve yerin çekim kuvveti. Rabbanî ordulardan sadece üç nefer gibi.

Her yanımız bu görünmeyen ordularla kuşatılmış. Her faaliyet onların varlığından haber veriyor. Bütün bunlara rağmen yine de bazı kimselerden çok garip sözler işitiriz; “görmediğim şeye inanmam” diye.

İnanmak kalbe ait bir keyfiyet. İnsan, inanmaya çeşitli yollarla gider. Görme, bunlardan sadece birisi. Yemeğin tadına dilimizle bakarız. Halbuki, gözümüz tatlar âlemini göremez. “Radyoya bak, ne haber var?” denildiğinde bu defa kulağımıza iş düşer. Sesler âlemine onunla bakarız. “Şu adama bak, ne kadar kibirli.” denildiğinde ise, onun tavırlarından aklımızla birtakım mânâlar çıkarır ve bir hükme varırız. Gerçeği bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, diğer duyu organları yanında, akıl ve vicdanın vazifesini de göze yüklemiş olurlar.

Bilim adamlarına göre, insan gözü şu âlemde mevcut ışınların ancak yüzde üç buçuk kadarını görebiliyormuş. Demek ki insan, görmeyi tek ölçü kabul etse, şu görünen âlemin bile yüzde doksanından fazlasını inkâr edecektir.

Kâinat ve onda faaliyet gösteren çok değişik ışınların bir başka şeklini, bir küçük misâlini, insan bedeninde ve onda faaliyet gösteren his dünyasında görmek mümkün.

Parmağımızı meleklere inanmayan birisinin yüzüne doğru uzatalım ve “şu deri tabakası var ya” diyelim, “Onu yüzünden söküp at!”. Altındaki etleri de soy kafatasından. Bedenindeki bütün derileri aynı şekilde yüz. Akan kanlarını bir yana topla. Etlerini bir başka köşede biriktir. İç organlarını birer birer çıkarıp yan yana diz. Sonra bu et ve kemik, kan ve ilik yığınının karşısına geçerek sor kendi kendine:

“Hani aklım? Hafızam, sevgim, korkum nerede? O uçsuz bucaksız his dünyam nereye gitti?”

Sonra düşünceni bedeninden kâinata doğru yay ve inadı bir yana bırakarak şu hakikati kabul et: Bu maddî bedenimde bu kadar görünmez âlemler yaratan Allah, elbette şu koca kâinatta nice melekler, nice ruhanîler yaratmıştır.

“Hakikat katiyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi, semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zişuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semavata münasib bulunsun. Şeriatın lisanında pek çok muhtelifül cins olan o sekenelere melâike ve ruhaniyat tesmiye edilir” Sözler

“Gözümün görmediğine inanmam.” sözü, tuhaf bir inadın ifadesi. İşitmediğim söze, ayak basmadığım beldeye, koklamadığım çiçeğe inanmam gibi çürük bir dava. Onlar kadar aşağı, onlar kadar tutarsız. Halbuki inanmak dendi mi, gayb akla gelir. Görülen ve işitilenler, “inanma”dan çok, “bilme” kelimesiyle ifade edilirler.

Bu insanlar, duyu organlarının o kadar tesirinde kalırlar ki, “canlılar” dendi mi, sadece kendilerini ve çevrelerindeki birtakım hayvanları anlar, bir başka hayat çeşidini kabule yanaşmazlar. Onlardan birisini iyice dinleyiniz, bütün söylediklerini şöylece özetleyebilirsiniz: “Yıldızlarda hayat olmaz! Çünkü ben atmosferin dışında yaşayamam.” Bu adam, melekleri de birer insan gibi tasavvur ediyor; onlara en, boy, ağırlık biçiyor, ağız, mide, akciğer takıyor; sonra da onları atmosferin dışına çıkarıp havasızlıktan öldürüyor ve böylece melekleri inkâra sapıyor. Halbuki bu biçare, kendi ruhunun, aklının, hafızasının da oksijenle çalışmadığını, onların da en, boy, ağırlık gibi ölçülere girmediklerini düşünebilseydi melekleri inkâr yoluna girer miydi?

Bereket versin, insanoğlu, o görünmeyen aklıyla, radyoaktif dalgalardan, lazer ışınlarına kadar öyle şeyler keşfetti ki, görünmeyenlerin görünenlerden kat kat fazla olduğu herkesçe kabul edildi de, bu adamlar da artık meydanda görünmez oldular.

Facebook'ta Paylaş
dostumvar anasayfa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol