ARKAPLAN RENGİNİ SİZ SEÇİN...

dostumvar

RAMAZAN AYI

 





Orucun sağlığa faydaları

Karaciğer: Bilinen 16 grup görevi vardır ve 24 saat hiç durmadan bu görevleri sürdürür. Karaciğer, yalnız oruç sırasında görevlerinin altı tanesinde günde altı saatlik bir dinlenmeye geçer. Ah, karaciğer hücreleri dile gelse de, bu altı saatlik dinlenmenin kendileri için ne büyük bir nimet olduğunu söylese!

Mide: Oruç anında tüm kaslarını dinlendirir, iç zarındaki tüm hücreler kendilerini tamir fırsatı bulur. Oruçla birlikte mide şartlı reflekse geçerek asit salgısını durdurur.

12 parmak bağırsağı: Oruçtan en büyük sağlık payını alır. Oruçla birlikte ortalama 10 saat dinlenmektedir. Oruç, sırasında özellikle iç zarlarını ve savunma merkezleri olan «peyer plakalari»nı revizyona sokar.

Kalp: Kan hacmindeki azalma, kalbe ciddi bir istirahat sağlar. Doku arasındaki fazla su atılarak doku tansiyonunu düşürür. Halk arasında küçük tansiyon diye bilinen kanın kalbe baskısı oruçlu iken düşer. Bu, kalbe yapılabilen en büyük iyiliktir.

Hücre: Çeşitli görevlerle yükümlü hücreler, özellikle besin alışverişi, hücre içi ve hücre arası su dengesini ayarlamak zorundadır. Hücrenin en büyük yorgunluğu, buradan gelmektedir. Oruçta tüm bu olaylar en aza indiğinden, hücrelere nefes alma imkanı doğar.

Sinir sistemi: Oruçlu iken kesinlikle rölantidedir. Metabolizmadaki faaliyet gündüz en az düzeye düşünce, sinir sistemi merkezden itibaren nispi bir dinlenmeye geçer. Özellikle oruçtan gelen ibadet hazzı, tüm endişeleri yok eder. Derin üzüntüleri silikleştirir.   

                            iLK ORUÇ
Bugün çok heyecanlıyım... Niçin mi? Yarın oruç tutacağımda ondan... Ne var ki bunda diyeceksiniz... Benim için çok önemli... Ben hiç tam gün oruç tutmadım.

            Bir önceki yıl arada sırada sahura kalkmıştım.

            Geçen yılda öğleye kadar tutmuştum. Bütün oruçlarımı satın almıştı.  Biriktirdiğim para ilede bayram da bisiklet almıştım. Babam bu yıl satın alamam, dedi. Çünkü tam gün tutulan orucun sevabı çok pahalıymış. Gücü yetmezmiş. Ama çok zengin birine satabilirmişiz... O’nunla beni orucun ilk günü iftardan sonra tanıştıracak. Çok heyecanlıyım. Bel ki de  bilgisayar bile alabilirim...

            Nihayet bu gece sahura kalkacağız... Bütün gün oruca dayanabilecek miyim acaba? Ama mutlaka dayanmalıyım. İşin ucunda bilgisayar var çünkü...

            Bu düşünceler içindeyken babam seslendi:

        -   Yusufcuğum, teravihe gitmiyor muyuz?

             Doğru ya unutmuştum... Ramazanın ilk günü teravih namazı kılınıyordu. Geçen yıl birkaç kez gitmiştim. Çok zevkliydi. Ama biraz uzundu. Hatta bazı arkadaşlarım sonunu getiremiyorlardı. Ama ben sonuna kadar  kılıyordum. Babam ne yaparsa aynısını yapıyordum. Hatta bazı yerleri bakmadan da yapabiliyordum.

        -  Yusuf sana söylüyorum oğlum... Teravihe gelecek misin?

        -   Elbette babacığım... Gelmez olur muyum hiç!.

        -   Hadi öyleyse abdest alalım... Annen çoktan aldı bile...

            Abdest almayı tam bilmiyordum.. biliyordum da sırasını karıştırıyordum.

            Babamı büyük bir zevkle izledim. O ne yapıyorsa yaptım. Abdest almak çok kolaydı. Ama suyu avucuma alıp, dirseklerime  doğru bırakamıyordum. Babam bunun şart olmadığını, nasıl istersem öyle yıkayabileceğimi söyledi. Ben de kolumu musluğun altına tuttum. Böylesi daha kolaydı.

            Sonra namaza gittik. Cami hınca hınç doluydu. Biraz daha geciksek dışarıda kalacaktık. Namaz çok zevkliydi. Ama bayağı yorulmuştum. Bir taraftan da  yarın tutacağım orucu düşünüyordum. Tamamlayabilecek miydim?... geçen yılki oruç çok kolaydı. İsmi de çok hoşuma gidiyordu. Tekne orucu... Bu isim çok komikti.

            Tam gün oruç... Herhalde çok zor olmalıydı... Olsun... Bilgisayarın hatırına da olsa dayanmalıydım... Hem bir de orucumu satacağım kişiyi tanıyacaktım.

            Sahura annem kaldırdı... uyku çok tatlıydı... Zorlukla yataktan kalktım. Yüzümü yıkadım.  Pencereyi açtım. Cıvıl cıvıl kuş sesleri vardı. Kuşlar uyumuyorlar  mıydı acaba?.. Yoksa onlarda mı sahura kalkmışlardı... Evlerin ışıkları yavaş yavaş yanıyordu. Biraz sonra bütün mahalle uyanmıştı.

            Sahurdan çok zevk almıştım. Sabah namazını kılıp, yattık... Yarın okul nasıl olsa  tatildi... Doya doya yatacaktım. Orucun ilk günlerinin tatile gelmesi de büyük bir şanstı...

            Saat on bire kadar  uyumuşum...

            Canım güzel bir kahvaltı çekiyordu.

            Saat ikiye doğru iyice acıktım. Akşama daha çok vardı. Nasıl dayanacaktım. Oysa tekne orucu ne kadar kolaydı. Orucu bozmayı düşündüm… Yapamazdım... Bütün yıl bu günü beklememiş miydim?... İlk iftar benim için çok önemliydi. O zengin kişiyle  tanışacaktım. Bugünü tamamlaya bilirsem, bilgisayarın  otuzda birini kazanacaktım.

            Balkona çıktım. Vakit geçmiyordu. Karnım her geçen dakika  daha çok acıkıyordu. Dayanamaz olmuştum. Mutfağa geçtim. Bir şeyler yesem ne olurdu sanki ... Kim görecekti ki ?.. Buzdolabını açtım... Çeşit çeşit yiyecekler beni  bekliyordu. Ne kadar güzel görünüyorlardı. Ağzım sulandı. Midemin gurultusu arttı. Bir dilim peynir aldım... Ekmeğin arasına koydum...  Ekmek mis gibi kokuyordu. Peynir çok güzel görünüyordu ekmeğin içinde...Ekmeği ağzıma yaklaştırdım. Ağzımı açtım. Kararlı bir şekilde ağzıma bırakmalıydım. Sonra da devamı... Akşam olunca da tekrar yerdim. Bozduğumu anlayamazlardı.  Annem de komşuya gitmişti zaten...Nereden anlayacaklardı...Allah ? Allah görürse? O herşeyi görürmüş... Gizli ve açık her şeyi görür demişti babam... Elim geri geri gidiyordu. Biraz sonra elimdekini bıraktım. Mutfaktan çıktım. Az daha beklersem orucu bozabilirdim.

            Tekrar balkona çıktım. Aman Allah’ım  o da ne?.. Benden küçük bir çocuk  çöplükten ekmek topluyordu. Üfleyip üfleyip poşete koyuyordu. Elbiseleri kirli ve eskiydi. Yüzü hiç gülmüyordu... Koşar adımlarla aşağıya indim... Çocuğun yanına gittim... Çocuk çok korkmuştu.

        -    Abi dedi, bi daha  yapmayacağım abi... Hem çöpü dağıtmadım ki!.. Dövmeyeceksin di mi abi!..

            Ne yapacağımı şaşırmıştım...

             Sesimi iyice tatlılaştırdım;

        -    Ne yapıyorsun, dedim bu çöplükte...

        -    Şey...  Abi, ekmek artıklarını topluyordum...

             Ne yapacaksın onları?...

             Utanmıştı ... Yutkundu... Herhalde ineklerine götürecekti... Ya da!... Bunu düşünmek bile istemiyordum...

       -     Akşam  iftar da yiyeceğiz abi  dedi, sessizce...

             Şimdi yutkunma sırası bana gelmişti:

       -     Yiyecek misiniz?..

             Yine telaşlanmıştı:

        -    Valla yiyeceğiz be abi... Kızma ne olur!.. Az önce Hayat Sitesi’nin kapıcısı zaten dövdü beni...

             Anlamıştım... Ne bilebilirdi kapıcı garibin halini... Hatta zaman zaman ben de çöplüğü karıştıranları görürdüm. Çok kızardım. Bugün oruçlu olmasa idim yine anlamayacaktım.

             Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum...

       -    Kimsen yok mu senin?

       -    Var.. Annem ve kardeşim var... Annem hasta... Kardeşim küçük...

       -    Baban yok mu?

       -    Geçen yıl öldü... İlaçlarını alamadık da ..

            Daha fazla dayanamayacaktım...

       -    Buraya bir daha gelir misin?...

       -    Valla gelmem abi... Yemin olsun gelmem!..

            Yine korkmuştu:

        -   Korkma dedim, ben gelmeni istiyorum...Yarın bize gelsene... Bak şu karşı apartmanın  dördüncü katında oturuyoruz... Gelirsin di mi?

            Tereddütlüydü:

       -     Bilmem ki!.. Ya evinizi kirletirsem!..

       -     O nasıl söz!... Gelecek misin?..

             Başını salladı... Sonra da poşeti aldı ve yürüyüp gitti. Arkasından bakakalmıştım.

            Karnımın açlığını çoktan unutmuştum... Şunun şurasında akşama ne kalmıştı ki... Birazdan annem gelecek, çeşit çeşit yemekler yapacaktı. Büyük bir huzurla sofraya oturacaktık. Sonra da tıka basa yiyecektik. Ya çöplükten ekmek toplayan çocuk !.. Ya annesi!.. Ya kardeşi!... Ya onlar gibi olan yüzlerce insan... Acaba iftarda ne yiyeceklerdi?

            Kendimden utanıyordum. Bir taraftan açlıktan çöp karıştıranlar... Bir taraftan çöpe ekmek atanlar... Ve ben... Benim gibiler... Az  daha orucu bozacaktım. Oysa o  çocuğun yerinde olabilirdim...

            Çok üzülmüştüm çocuğa... Ben bilgisayar hayali kurarken, o çöplükte  bulacağı ekmeğin hayali ile yaşıyordu... Bilgisayar falan istemiyordum artık… O’na yardım etmeliydim...

            İftar vakti gelmişti... Annem sofrayı hazırladı... Ne yoktu ki sofrada... çeşit çeşit yemekler, salata, tatlı ... Gözüm hiç birini görmüyordu...

            Babam ve annem durgunluğuma bir anlam veremiyorlardı...Gözlerimin içine bakıyorlardı... Açlıktan olmalı diye düşünüyorlardı belki de...

            Büyük bir iş başarmıştım. Ama sevinemiyordum.

            Bir taraftan da orucumu satacağım kişiyi merak ediyordum... Babam yemeğe davet eder diye düşünmüştüm. Herhalde bir işi çıkmıştı...

            Babacığım dedim, orucumu satacağım kişi nerede?..

       -    Burada oğlum...

       -    Burada mı?...

            Yoksa yine kendisi mi satın alacaktı orucumu?.. Ama, benim gücüm yetmez  demişti.

        -  Evet burada oğlum... Daha doğrusu her yerde... Neler söylüyordu babam... Şaka yapıyordu herhalde ...

        -    Burada  mı? Her yerde mi?.. Beni niçin göremiyorum!.. Orucumu nasıl satacağım O’na ?..

        -    Sattın bile...

        -    Sattım mı?!.. 

            Bu kadar şaka olamazdı... Babam dalga geçiyordu benimle

        -   Evet sattın... Hurma ile orucunu açtığın an sattın...

            Zihnim karmakarışıktı... kafamda sorular uçuşuyordu... Babam dalga geçmezdi...Şakayı da bu kadar uzatmazdı...

       -    O zaman para nerde? Ben niye görmedim alanı ?..

       -    Sen görmedin ama verdi. Hem de peşin verdi...

       -    Peşin mi verdi?..

       -   Evet canım... O her şeyi peşin verir... Annenin karnındayken verdi... Bebekken verdi... Çocukken veriyor... Bu havayı, bu suyu, bu güzel yiyecekleri...  Anneyi, babayı sana kim verdi sanıyorsun?...

            Kafamda büyük bir varlık şekilleniyordu.

       -  O vermeseydi hiçbir şey olmazdı oğlum... O olmasaydı hiçbir şey olmazdı... Daha verecekleri bitmedi... O’nun hazinesi çok geniştir... Verir verir bitmez...

            Anlamıştım...  Bilgisayar hiçbir şeydi verdikleri yanında ...

       -    Şimdi de bu oruç karşılığında belki de cennetini verecek... Oruç tutanı çok sever O... Oruç tutanın  ağız kokusuna bayılır... Hatta vereceği daha büyük hediyeleri gizli tutar.

             Bir yıldır boşuna kafa yormuştum... Anlamalıydım babamın neden bahsettiğini... Hem oruç sadece O’nun rızası için tutulmalıydı… Bilgisayar kazanmak olmamalıydı amaç… Kendimden utanmaya başlamıştım…

            Orucumu ne pahasına olursa olsun tutacaktım… Hem de 30 günün tamamını…

        -    Babacığım dedim, orucumun bir kısmını da  sen satın alır mısın?

        -    Sen orucun tamamını satmamış mıydın?..

        -    Olsun... Bir kısmını sana satmış olsam… Yine, O almış olacak...

             Bu kez de babam şaşırmıştı...

        -   Anlamadım...

        -   Birazdan anlarsın babacığım...

            Babama olanları anlattım... O çocuğa yardım etmemiz gerektiğini söyledim...

            Çok sevindi... duygulanmışlardı...  Bir müddet gözyaşlarını tutamadılar...

            Duygu yüklü havayı dağıtmak istiyordum:

         -  O aileye yardım edeceğiz di mi babacığım...

         -  Elbette yavrum... Orucun gayesi zaten bu... Aferin sana oğlum . Bu gayeyi ilk günde anlamak büyük basiret ister... Seninle gurur duyuyorum.

            Bilgisayar almaktan şimdilik vazgeçmiştim... Bilgisayar sonra da alınabilirdi... Ama açlıktan bir kişi ölmüş olsa... İnsan olarak bunun hesabını nasıl verebilirdik!..

            İsmini bilmediğim o çocuğun mutluluğu bilgisayardan daha önemliydi benim için...Vermekten bıkmayan O yüce varlığı öğrendiğim için de çok mutluydum...

            -Çocuğun ismini sormamıştım... Ama ben ona artık Ramazan diye seslenmek istiyorum... 

 

 

.

Facebook'ta Paylaş
dostumvar anasayfa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol